ÜYE GİRİŞİ ÜYE OLMAK İÇİN ALTTAKİ LİNK İ TIKLA

GÜZELYURT

Güzelyurt'tan bir görünüm

GÜZELYURT İLÇE TARİH

1280.kez Okundu
Güzelyurt(Gelveri) ilçesi konum itibari ile İç Anadolu Bölgesinde,Aksaray İline bağlı şirin ve turistik bir ilçedir.

 Gelveri ilçesi 1965 yılında şimdiki ismi olan Güzelyurt’a çevrilmiş ve 1989 yılında Aksaray’ın il oluşu ile birlikte ilçe olmuştur.İlçemiz Aksaray iline 35 km, Niğde iline 80 km ve Nevşehir iline 70 km mesafededir.

Güzelyurt (Gelver)i’deki yaşam hakkında ilk kesin bulgular Hıristiyanlıkla beraber başlar. Ancak yörede bulunan obsidiyen ve çanak çömlek parçaları bize bu yörede yaşamın Paleolitik çağda varolduğunu kanıtlar.

 Eski adı Karballa, daha sonra Gelveri olan Güzelyurt, paleolitik çağdan beri insanlara yurt olmuştur. Şu andaki ilçe önemli bir neolitik (M.Ö 6500 – 5000) yerleşim merkezi üzerine kurulmuştur. Bu bölge Eti, Hitit, Pers, Kapadokya krallığı, Eski yunan, Roma, 

Bizans, Selçuk ve Osmanlı medeniyetlerine beşiklik yapmıştır.
M.Ö. 2000’den itibaren bölgede Hititler’in yaşadığını Güzelyurt içerisinde, Sivrihisar yolu üzerinde bulunan “Kulaklı Tepe”de iki kale kalıntısı ve “Analipsis Tepesi”’indeki kilisenin üzerinde oturduğu duvarlardan anlıyoruz. Yine Mamasun baraj gölü çevresinde Hitit yazıtları ve kabartmaları vardır.

Güzelyurt’un da içinde bulunduğu bölge M.Ö. VI. yy. da Pers İmparatorluğuna katılmıştır. Bu dönemde zaten var olan Feodal sistem daha da gelişmiş, köle satışı hızlanmış, bir yandan da bölgede Pers Ateşgedeleri görülmeye başlanmıştır. Persler, Kapadokya insanını kültürel ve dini açıdan öylesine etkilemiştir ki, Büyük İskender’ in bölgeyi işgalinde, İskendere boyun eğmeyerek Pers soylularından birini kral kabul ettiler. M.Ö. 332 yılında Kapadokya krallığını kurdular. Bu dönemde halk siyasi olaylarda da daima Persleri desteklemişlerdir.
Hititler’in çok tanrılı dinlerinden sonra, bu yıllarda ateşe tapmayı ve Tanrıya inanışı birleştiren “İpsistaryo dini” ortaya çıktı. Bu din, büyük toprak faaliyetleri arasında rağbet gördü .M.Ö. 17. yy. da bölge Roma İmparatorluğu topraklarına katıldı. Fakat kral gücündeki dini liderlerin (rahipler) yönetimi M.S. 2. yy.’ a kadar azalarak da olsa devam etmiştir.
Bu sıralarda köle durumunda bulunan halk arasında St. Paul’un bölgeye getirdiği Hıristiyanlık hızla yayılmaya başladı. Hıristiyanlık ilk yıllarda büyük tepki gördü. İmparatorluk tarafından resmi din olarak kabul edilinceye kadar bu dine inananlar, öncelikle Güzelyurt ve çevresi, Ihlara Vadisi, Peristrema Vadisi, Soğanlı gibi yerlerde saklanmışlardır.
Zaman içinde Hıristiyanlık bu bölgede de Pagan dini ve Pers kökenli geleneklerden etkilenerek yeni bir anlayışa dönüştü. Zaten tarihin başlangıcından beri çok değişik Kültür ve dinlerin geçişine sahne olan bölgede bu durum kaçınılmazdı.
Güzelyurt’lu Gregorius Teologos ve Kayserili Basilus, birlikte ortaya koydukları fikirlerle zaman içinde ortodoks mezhebinin kurucuları durumuna gelmişler, buna bağlı olarak da ilk manastır hayatı Güzelyurt’ta başlamıştır. İmparator Teodosius tarafından Güzelyurt’ta 385 yılında Gregorius Teologos adına bir de kilise yaptırılmıştır.Oğul Gregorius, 329 yılında “Arianzos” adı verilen çiftlikte doğmuştur.
VIII. ve IX. yy. larda Müslüman Araplar Bizans üzerine yaptıkları akınlar sırasında torosları, Kilikya geçidinden aşarak Melendiz ovasına iniyorlardı. Arap yol haritalarında Güzelyurt (Qualuari) Melendiz ovasında bir istasyon olarak gösterilir.
Romanın din üzerindeki baskısı, İkonoklast akım’ın başlamasına sebep olmuştur. Bu dönemde Aziz Gregorios’un ortaya koymuş olduğu dini sistem o kadar kuvvetlidir ki, bölge bu hareketten yara almadan kurtulmuş ve İkonoklast akım’a karşı olan Hıristiyan din adamlarına sığınak olmuştur.
XII. yy. da Anadolu’ya hakim olan Selçuklular, toprağı işlemeyi bilen Rumlar’ın göçünü önlemek için bazı imtiyazlar tanıdılar. Böylece Hıristiyan ve Müslüman halk bir arada yaşamaya başladılar. Belisırma’da bulunan St. Georges (Kırk Damaltı) Kilisesi buna iyi bir örnektir. Burada bulunan Fresk’de, bölgenin o dönemdeki beylerbeyi olan Basil Güyakupos, Türk kıyafetleri içinde resmedilmiş ve freskin kitabesinde Sultan II. Mesut için “çok yüksek ve çok asil bir sultan” olarak söz edilmektedir.
1470 yılında Osmanlı hakimiyetine giren Güzelyurt, bir müddet için Eratna ve Karaman beyliklerinin de toprağı olmuş, yine bu sıralarda Moğol akınlarına uğramıştır.
Osmanlı döneminde, Güzelyurt’taki hristiyan nüfus, Lozan antlaşmasına kadar, daima Selçuklular döneminde buraya yerleştirilen müslüman nüfustan fazla olmuştur. 1815 yılında yapılmış bir nüfus sayımında hristiyanların oturduğu 300 hane ve 100’den fazla kilise olduğu tespit edilmiştir. Buna karşılık, Müslümanlara ait üç cami vardır. Bu haliyle Güzelyurt, çok eskiden beri gelmekte olan ve kültürel geleneklerini sürdüren bir Rum köyüdür.
XIX. yy.’da hristiyanlar, Selçuklu döneminde daha önce bir takım ayrıcalıklara sahip olmaları ve Osmanlı zamanında kapitülasyonlardan yararlanmaları, ayrıca askere gitmemeleri sebebiyle ekonomik üstünlüğü ellerinde bulunduruyorlardı. Güzelyurt’taki Rumlar’ın büyük çoğunluğu arazinin verimsiz olması sebebiyle büyük şehirlerde iş yapmışlar ve çok zengin olmuşlardır. Bu gelirlerin memlekete aktarılması neticesinde, önemli bir dini merkez olan Güzelyurt bölge ticaretini elinde tutar hale gelmiştir.
Güzelyurt tarihi gelişmesini özellikle, Nenezili (bugün bekarlar) din bilgini Aziz Gregorios Teologos’a (4 Y.Y) borçludur. Kendisine gelveri’ yi merkez olarak seçen bu aziz Hıristiyanlığın Anadolu’ da yayılmasını sağlamıştır. O dönemde manastır yaşantısının temelini atmıştır. İleri sürdüğü fikirler daha sonra Ortodoks mezhebini ortaya çıkarmıştır. İlçe de ve Manastır vadisin de Bizans ve Osmanlı döneminden kalma, kayalara oyulmuş elliye yakın kilise vardır. Ayrıca üç yer altı şehri ve bir kaya camii bulunmaktadır. Yarı kayadan oyma, cepheleri işlemeli,yaşları 100 ile 200 yıl arasında olan Rum evleri, Kapadokya mimarisinin en güzel örneklerini teşkil etmektedir. İlçede ve yakın çevresinde bulunan tarihi eserler, Kapadokya’nın genelindeki bütün özellikleri içerirler.
Karballa Dini Okulu’nun (Otel Karballa) ilk binası 1856’da köyün Rum ahalisi tarafından inşa edilmiştir. 1913’te ikinci bina eklenmiştir. Rumların gitmesinden sonra bina , ilkokul, nahiye müdürlüğü, karakol ve sinema olarak kullanılmıştır. Güzel yurt Belediyesi ve Özel idareye ait olan bu tarihi binalar 1985 yılında İstanbul Yıldız Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Profesörü sayın İsmet Ağaryılmaz yönetiminde otel olarak restore edilmiştir.
Tarihte Güzelyurt’un önemi; Hıristiyanlığın yayılmasıyla beraber, baba ve oğul GREGORİOS ile başlar. Aziz GREGORİOS TEOLOGOS (oğul) un ortaya koyduğu fikirler yüzlerce yıl sonra Ortodoks mezhebinin ayrılmasına neden olmuştur. Ayrıca, yazmış olduğu mektuplar edebiyat tarihinin; ilk defa bu bölgede birlikte söylenen ilahiler Kilise müzik tarihinin ilk örnekleridir.
Osmanlının son dönemlerinde özel izinle para basabilecek kadar kuvvetli bir temele sahip olan bu dini sistem sonucunda, yalnızca merkezde 48 adet kilisenin varlığı saptanmıştır. 4.5 km . uzunluğundaki Manastır vadisi ise, tarihte bir manastır ve pek çok kilise ile binlerce insanı barındırmıştır. 3. veya 4. yy. larda ilk manastır yaşamının burada başlandığı söylenmektedir.
Denebilir ki; bugünkü Güzelyurt, Kapadokya bölgesi içinde – yer altı şehirleri, kaya oyma yapıları, eski Bizans stili binaları, kiliseleri, Manastır Vadisi ile – Kapadokya’nın tüm özelliklerini bir araya toplamış, tarihi ve turistlik açıdan mutlaka görülmesi gereken bir yerdir.
Güzelyurt Kapadokya Bölgesi’nin karakteristik çizgilerini taşır. Bunun en önemli belirtisi ise kaya oluşumları ile dolu olmasıdır. Turizm açısından değerlendirilebilecek önemli bir potansiyele sahip bulunması Güzelyurt’a ayrı bir özellik kazandırır. Bir yandan tarih, diğer yandan doğa burada birbirini bütünler. Kayalarda ki oyuklar Güzelyurt’un ilginç yanıdır. Bu oyuklarda yüzyıllar öncesinin izleri görülür.
Kapadokya’nın Güneybatı bölümünde yer alan Güzelyurt’taki kaya oymaların Hıristiyanlık döneminde yapıldığı belirlenmiş olmakla beraber tarihini kesin olarak söylemek mümkün değildir. Bölgede çevrenin doğal ve sosyal yapısına bağlı olarak diğer yörelerden farklı bir yerleşim kültürünün doğduğu kayaları oyarak yer altı şehirlerinin ortaya çıktığı öne sürülür. Kayaların oyulması bir söylentiye göre de IV. Yüzyılda Kayseri Başpiskoposluğu yapmış olan Saint Baslle, Atina ve İskenderiye gezilerinden sonra Hıristiyanlık için en iyi hayat yolunun şehirlerden uzakta, doğal koşullar içinde bulunduğu görüşünden hareket ederek Ürgüp çevresine yerleşmiş ve böylece kayaların oyulması önem kazanmıştır. Daha sonra çeşitli yerlerden gelen Hıristiyanlar buralara yerleşmiş ve bölge önemli bir yerleşim merkezi niteliğini kazanmıştır.
Kaya mekanlar için bir başka değerlendirmede ise farklı görüş ortaya çıkmaktadır. Buna göre VII. Ve VIII. Yüzyıllarda Hıristiyanlar arasındaki mezhep kavgası ve Arap akınları bu oyukların yapılmasına neden olmuştur. Ayrıca yapı yapmaktan daha kolay ve ekonomik olduğu için kaya mekanların yapımının 19. yüzyıla kadar sürdüğü de düşünülmektedir.

Güzelyurt ilçesinin ilk yerleşimi Aşağı mahalle’deki Ava Gregorios Theologos Kilisesi çevresindeki kaya mekanlarda yerleşim alanında yer aldı. Sonraları kaya konutların ön kısmına tonoz örtü sistemiyle yapılar eklendi. Bunun sonucu önü yapı, arkası kaya oyma olan konutlar kullanılmaya başlandı. 19. ve 20. yüzyıllarda ise yukarı mahallede kaya oymalarına konutlar inşa edildi.

Yörenin manastır vadisinde çizgi boyamalarla süslenmiş az sayıda da olsa kaya konutlar bulunmaktadır. Buradaki kaya oymalarda ön cephe yaratılarak kabartma süslemelere yer verilmiş ve bir anıtsallık elde edilmeye çalışılmıştır. Ayrıca buraya yönelik önlemlerin çok az oluşu da dikkati çekmektedir.
 Bu gözlemlerin sonucu olarak Güzelyurt’taki kaya mekan ve kiliselerin çoğunluğunun ikona yasağının kalkmasından sonraki dönemde veya Selçuklular zamanında yapıldığını söylemek mümkün olur.

1924 Mübadelesinden kısa bir süre önce, kilise Osmanlı Devletinden aldığı özel izinle para bastırdı. Kilisenin kontrolü ve garantisi altında 1 kuruş, ve 10 para olarak tedavüle çıkan bu paranın üzerinde Aziz Gregorius’un resmi bulunuyor; Rumların yanısıra Türkler de kullanıyorlardı. Mübadele ile Yunanistan’a giren Rumlar, Kavala yakınlarında “Nea Kalvari” adıyla yeni bir köy kurmuşlar ve Güzelyurt’taki kilisenin aynısını oraya inşa ederek, buradan götürdükleri kutsal eşyaların teşhir edildiği bir müze kurmuşlardır.


 Bugün, göç edenler ve hala hayatta kalanlarla onların çocuk ve torunları Güzelyurt’u ziyarete gelmekte ve bir bayram havasıyla karşılanmaktadır.

1924 yılına kadar, ilçe de Rum ve Türk nüfus bir arada yaşamışlardır. Büyük Mübadele de Rumlar, Yunanistan’ nın Kastorya ve Kozan köylerinden gelen Türklere evlerini terk etmişlerdir. İlçede mübadele 1924 yılında yapılmış ve buradan (Güzelyurt’tan) göç eden vatandaşlar Yunanistan’ın Kavala şehrine bağlı Nea Kalvari’ye yerleştirilmiştir.


E.5 yolu üzerine kurulan bu yerleşim alanı tamamen Türk dili konuşmakta ve her yıl düzenli bir şekilde uluslar arası Kapadokya konferansı adı altında bir festivale ev sahipliği yapmaktadır. Her yıl olduğu gibi bu festivale 25.08.2002 yılında başta Belediye Başkanı olmak üzere 12 kişilik bir heyetle iştirak edilmiş ve ilçenin geleceği tartışmaya açılmıştır. Bu belde ve Kavla şehri ile kardeş şehir olma yoluna gidilecektir.


 Kalvari ilçesi ile ilişkilerimizi devlet politikası haline getirmek için çalışmaktayız. Bu konferansa başta Amerika, Japonya , İsviçre, Fransa , İngiltere, Almanya, Belçika,İtalya, Rusya ve Gagavuz ve Yunanistan’dan 150 bilim adamları ve araştırmacıları katılmıştır. Konuşmalar Türkçe Fransız’ca Yunan’ca ve İngilizce olarak çeviri yapılmakta ve Güzelyurt Belediye Başkanı da konuşmacı olarak katılmaktadır. Bu toplantıda ve konferansta Güzelyurt’un mübadelede götürülen tüm tarihi değere sahip eşyalar halen Nea Kalvari müzesinde izleyicilere sunulmaktadır.
Günümüzde ilçe halkı geçimini genellikle tarımcılık, hayvancılık, büyük şehirlerde veya yurtdışında inşaatçılık yaparak kazanmaktadır.


GÜZELYURT’U GÖRDÜNÜZMÜ
Güzelyurt, ülkemizin binlerce güzelliklerinden, bilinmeyen ya da az bilinenlerinden. Her ne kadar keşfedip kullanıp bozmuşsak da Türkiye halen bir cennet ve bilinmeyenler ülkesi
Yer altı şehirleri, kaya oyma yazıları,geleneksel Bizans sitili binaları, kiliseleri, Manastırı, Ihlara Vadisi ve peri bacaları ile Güzelyurt siz, genç, bilgili ve kanı kaynayan sevgili dostlarını bekliyor
Var mısınız ilk fırsatta bunları yaşamaya ve bir başka bilinmeyende buluşmaya…




Yöresel Kültürümüz

Yöresel Kültürümüz
Güzelyurt ‘un tarihi değerlerinin önemini vurgularken , arka planda kalan yöresel kültürümüz de, tarihi zenginliklerin arkasında kalmayacak derecede önemlidir. Bu yüzden yöresel kültürümüzün yaşatılmasını , en azından unutulan değerlerimizin gelecek nesillere aktarılmasını , böylece yöresel kimliğin gelecek nesillerde vücut bulması açısından önemli görüyorum.

Yöremizle ilgili zihnimde ilk hatırladığım manastır vadisine giden yol üzerinde ardı sıra yer alan ve fırında pişirilerek yapılan testi ve çömleklerdir. Güzelyurt’umuzun has toprağıyla yapılan bu testi ve çömlekleri şüphesiz bir çok büyüğüm ve yaşıtlarım özlemle hatırlayacaktır.Burada üretilen çömlek ve benzeri zanaatler civardaki en önemli pazar yeri olan pazartesi pazarında sergilenerek , çevre il ve ilçelerden alıcılarını beklerdi.Bunların ilçemize kattığı güzelliği ve zenginliği zihinlere yorumsuz olarak bırakıyorum.



İlçemizde halen devam etmekte olan ve geçim kaynaklarından birisi olan bağcılığın başlancıgıcı çok eskilere dayanmaktadır. Yörenin en güzel üzümleri burada yetişir , bundan da türkiyenin tadamadığı ama Güzelyurtluların tattığı harika bir lezzeti olan pekmez yapılırdı.Sanıyorum bu lezzeti en iyi şu anektod anlatır: Gelveriden küçük yaşta Yunanistana göç eden Simon,şimdi Yunanistan'da çok zengin oldum diyordu. Ama şimdi gel deseler,oradaki tüm servetimi gelverideki bir salkım üzüme değişirim demişti.

Halen bağcılık ilçemizde devam etse de gün geçtikçe eski zenginliğinden uzaklaşmaktadır.
Eski düğünlerimizi hatırladığımda ise hala kalıntıları birazda olsa devam eden bu kültürün unutulmasının ne kadar büyük bir kayıp olacağını düşünüyorum. İlçemizde düğünü yapılacak gençlerin düğün kararı alınır ve pazartesi günü sabah namazından sonra düğün evinin damına bayrak dikilirdi. Yörenin en güzel saz ekibi ,oyun havalarıyla güne neşe katar , gelin gelene kadar eğlence devam ederdi. Çarşamba gününe gelindiğinde ise erken saatlerde mahalle mahalle okuyucu çıkarılır ve her kapı çalınarak düğün sahibinin selamı söylenir, yemeğine davet edilirdi.Tadını unutmanın imkansız olduğu ve hala tadına özlem duyduğum düğün yemeğinde yöresel yemek olan düğün eti, buldur pilavı ve tahrana çorbası ikram edilirdi.

Önce tahrana çorbası içilir arkasından et ve pilav yemeği yenir, en son ise kuru üzümden yapılmış hoşaf içilir ve sofra duası tutulurdu. Yemek öğleye kadar devam ederken düğün alayı kız evine kına yakmak için gitmeye hazırlanmış olurdu bile.




 Yöresel oyunumuz olan deve oyunu , halaylar ve oyun havalarıyla eğlence akşama kadar sürerdi.Perşembe günü öğleye doğru düğün alayı tekrar hazırlığını tamamlar,başta Türk bayrağımız olmak üzere, seğmenler ve yengeler eşliğinde gelin almaya gidilirdi.Gelin yöresel kıyafetlerle giydirilmiş olup, başında fes , üzerinde üç etek dediğimiz yörenin özel giysisi olurdu. Gelinin başı ve yüzü kırmızı örtü ile örtüldükten sonra ata bindirilerek yeni evine götürülürdü. Nihayetinde düğünün sona erdiğini belirten buğdaydan yapılmış kavurga ve kavrulmuş nohut dağıtılır ve böylece düğün sona ererdi. Yatsı namazından sonra dualar ve tekbirler eşliğinde damat gerdeğe sokulurdu. Duvak ise Cuma günü öğleden sonra yapılır , takılar ve hediyeler bugün takılırdı. Günümüzde yapılan düğünlerimizde düğün kültürümüzün bazı özellikleri halen yaşatılsada büyük kısmı hatıralarımızda yaşamaktadır.

Bölgemizin belki de en güzel ve önemli bir kültürü ve sanatı olan halı ve kilim dokumacılığı günümüzde tamamiyle unutulmuş ve yitirilmiştir.Bu zanaatin unutulması ne yazık ki şahsım adına yöremizin en hüzün veren olgusudur. Çocukluğumda annemle birlikte dokuduğum kilimi nasıl unutabilirim ki ! Zahircilikte ve taşıma işlerinde kullanılmak üzere keçi kılından yapılan çuval, torba ve heybeleri siz unutabildiniz mi ?
Alanyurt boğazında ekip yetiştirdiğimiz kavun ve karpuzların tadını sanıyorum sadece ben anımsamıyorum…! Kendi ellerimizle yetiştirdiğimiz bu mahsül az da olsa , kıraçta yetişir, sulama yapılmadan yağmur suyuyla beslenirdi.. belki bu yüzden aradan seneler geçsede tadını bana hala özlemle anımsatır.

Bölgemizin kırsal arazi yapısına sahip olması sebebiyle ekilebilir arazide bu ölçüde azdır. Dolayısıyla yetişen nüfusu geçindirecek faaliyetlerinde zamanlarda azalaması buna eklenince ilçe nüfusunun çoğu gelişmiş kentlere göç etmiştir. Göç eden ilçe nüfusumuzun çoğunluğu Ankara’da , diğerleri ise genelde İstanbul, Antalya ve İzmir de yaşamlarını sürdürmektedir.Bölgedeki hayvancılık ve tarım faaliyetlerinden dolayı ilçemizin geçmiş dönem üniversite eğitim düzeyi çok yüksek değildir.

Ancak yeni kuşakta üniversite eğitim düzeyi birhayli yüksektir. Bunun yanı sıra büyük şehirlere göç eden hemşerilerimizin geneli inşaat işleri ile uğraşmaktadır.Yurt dışında yaşayan veya oraya çalışmak için giden bir çok hemşerimiz vardır.
.